AHMET ÖZER : Evet, Sayın Başkanlarım, Sayın Meclis; biraz önce duyduğum cümleler gerçekten stres yaptırdı bende. Niye? Sayın Ertuğrul “Bu Meclis hiçbir işe yaramıyor” diye bir cümle kullandı. Ya da ben öyle anladım. Öyle anladıysam gerçekten çok üzgünüm. Bu Yönetim Kurulunu ben seçtim. Bu Yönetim Kurulunu seçmek için çok uğraştım ve ben seçtim. Eğer ki bu Yönetim Kurulu hata yaparsa çıkarım ilk önce ben eleştiririm. Hiç kimse de, hiç kimse de burada niye bu adamları eleştiriyorsunuz diye bana bir şey diyemez arkadaşlar. Bu kürsü herkese açık çıkın eleştirin. Ama bu Meclis’e bu Meclis’e lütfen asla ve asla işe yaramıyor demeyin teşekkürler.
AHMET ÖZER : Sayın Başkanım, Başkanım, Yönetim, Meclis sıkıştı herhalde çoğu yok burada. Ben bir önceki dönem, arkadaşlar dinleyecekseniz anlatacağım. Çok büyük bir para istendi biraz önce farkında mısınız? Dinlemeyecekseniz yine anlatacağım. Dinlettiririm ben size. Şimdi beni bir önceki dönem Huzur Hastanesinde delegeydim. Bu dönem değilim. Ama geçmiş dönemde aklımda kalanları anlatmak istiyorum çünkü burada Zeki Bey’in talep etmiş olduğu rakam bayağı büyükçe bir rakam. Şimdi 2 kurum var sanırım. Bir değil sanırım 2 kurum var. Huzur Evleri ve Huzur Hastanesi, biz buradan parayı veriyoruz ama nereye gittiğini ben bilmiyorum. Yönetim biliyordur. Şimdi Huzur Evleri 50 kişiye bakan bir iki tanesine hayır vesilesiyle ama ne kadar hayır oluyor bilmiyorum. Çünkü sanırım torpilliler. Diğerlerine o zaman 1,5 yada 2 milyardı. Yani otel parasına bakılan bir kurum burası. Yani bir hayır merkezi değil bildiğim kadarıyla. Öyleyse sanırım Zeki Bey düzeltir beni. Yani 2 milyara bir ihtiyara bakılan yer hayır yada vakıf olur mu? Değil. Burası böyle.
Hastaneye geldiğimizde hastane bizim dönemimizde açıldı. Ve o dönemde de çok çok zor durumda idi. Açılırken dahi zor durumda idi. Bu gün de Zeki Beyin anlattıkların göre çok çok zor durumda. Şimdi sizlere soruyorum; biz ticaretin erbabı insanlar hepimiz buradayız ticareti iyi bildiğimizi, tüccarlığı iyi bildiğimizi iddia ediyoruz. Zarar eden hangi ticarethanemizi bünyemizde barındırırız. Peki sizin paralarınız kıymetli, sizin paralarınız güzel, sizin paralarınız hoş zarar eden ticarethaneyi bünyenizde bulundurmuyorsunuz da İstanbul tüccarının paralarını sürekli zarar eden ve zarar edecek olan bir kuruma neden sürekli veriyorsunuz? Pardon. Efendim. Lütfen. Lütfen. Bu para, bu para 330.000 diyoruz değil mi konuşurken 330.000 kişinin parası. 330.000 tane üyemiz var. Hadi diyelim ki 275.000. Hakkını ödeyemezsiniz arkadaşlar. Burası sürekli zarar edecek. Oradaki Yönetimi bilmiyorsunuz. Tapusu bizim üzerimize mi? Bizim mi efendim? Bizim değil. Niye bu kadar ısrar ediyoruz ben anlamadım. Niçin efendim? Nedir buradaki ısrarımız? Biz parayı nereden, çöplükten mi topluyoruz ya? Yazıktır, yazıktır, yazıktır ve de günahtır. Lütfen rica ediyorum, lütfen rica ediyorum böyle bir yanlışa izin vermeyiz teşekkür ederim.
AHMET ÖZER : Efendim bana kıymetli dediğiniz için çok teşekkür ederim. Şimdi vallahi unuttum birçoğunu söyleyeceklerimin. Ama şuradan başlamak istiyorum. Şuradan başlayacağım. Şimdi buradaki benim konuşmam biraz uzun sürecek çünkü şöyle düşünüyorum ve dedim ki hep en son konuşacağım. Niye biliyor musunuz? Şunun için en son konuşacağım. Burada kalan bu kuruma şu ana kadar en sona kalan diyeyim. En sona kalanlar bu kuruma en fazla saygıyı gösteren insanlar bana göre. Öbürleri saygı göstermiyorlar demiyorum. Ama bana göre şu ana kadar burada kalmış olan ve her zaman sona kalan arkadaşlar bu kuruma en fazla saygıyı gösterenler. Ve ben inanıyorum ki en dikkatli dinleyenler. Ben biraz zekiyimdir bu konuda. En dikkatli dinleyenler. Bu vesile ile hep en sonda konuşmak istiyorum. Ben bu günüm zaten ayırıyorum. İki günü ayırıyorum. Bir gün öncesine ne deniyor? Unuttum dün. Evet dünü ayırıyorum, bir de bu günü ayırıyorum. Çünkü çok uğraştım arkadaşlar ben buraya seçilebilmek ve bu kürsüden sizlere hitap edebilmek için. Çünkü bende siyaset yok hiçbir şey yok. Buradan konuşabiliyorum sadece. Bunu yapabilmek için çok uğraştım. Beklediğiniz için teşekkür ediyorum. Onun için de hep sonda konuşacağım Başkanım inşallah.
Şimdi Adnan Bey sanırım hemen konuşur konuşmaz gittiler.
BİR ÜYE (Yerinden) : Yok buradalar.
AHMET ÖZER : Buradalar mı? Gerçekten konuşma şekliniz beni çok etkiledi. Özellikle memleketiniz ile ilgili çok duygulandım. Tabii ki biz ben Sincanlıyım Ankara Sincan. Sincan’da köyümde olmuş kadar üzüldüm bunu bilesiniz. Hepimizin başı sağolsun. Ama iki konuya tabii biraz dokunduracağım size kusura bakmazsınız. Bir savaşımız var dediniz ama savaşımız var dediniz biz ülke olarak şuanda hiç kimse ile Allahın izni ile inşallah çok uzunca sürelerde savaşmayız. Öyle bir savaşımız yok. Yanlış anlamadıysam. Herhangi bir savaş halinde değiliz kimseyle.
İkincisi de herhalde diliniz sürçtü. Sürü psikolojisi dediniz. Ve Meclis’te sizi alkışladı herhalde anlamadılar yada benim gibi anlamadılar. Ben çok üzüldüm. Çünkü hiçbir zaman kendimi sürü psikolojisine kaptırmadım. Sürü psikolojisi ile davranmadım. Sürü gibi hissetmedim. Başka bir şeyler gibi hissetmiş olabilirim zaman zaman lise çağlarında falan hissettik. Ama şu anda özellikle hiçbir sürüye dahil değilim. Bir bireyim kendi adıma sürü deyince de aklıma koyun geliyor koyun da değilim. Eğer yanlış anladıysam özür dilerim.
Efendim konuma gireyim. Cevap vermeyelim birbirimize boş ver. Şimdi şöyle başlamışım Sayın Bakanım, Başkanım. Bakanım dedim. Başkanım diyecektim. Şimdi geçen Meclis’te konuşmuştuk. Ben de buradan ne derler hani tam şimdi bilemiyorum hitap ederken Sait Ağabeyi, Sait Bey’in ismini hitap ederek ona hitap eder gibi konuştum. Bu da sanırım tutanakları okuyanlar da ya da sonradan aldığım şeylere göre yanlış anlaşıldı. Şöyle bir yanlış anlaşılma olmuş. Bu Büyük Marketler Kanunu’yla ilgili ikimizin ayrı ayrı görüşlerde olduğu gibi bir netice ortaya çıkmış. Biz Sait Bey’le geçmişte de bu konuda çalıştık aynı Komiteydik. Kesinlikle hiçbir ayrı bir fikrimiz olmadı. Bu gün olmadığını ben düşünüyorum en azından onun da konuştuklarını okudum . Böyle bir fikir ayrıcalığımız yok. Öncelikle bunu sizlere belirtmek istedim.
Şimdi bu tabii Büyük Marketler Kanununu hepimizi ilgilendirdiği için her Meclis’te dilimin döndüğü kadar ve sizlerin dinlediği kadar ve de bu Yönetim bu işi ele alana kadar ben temcit pilavı gibi pişirip pişirip önünüze getirmeye çalışacağım. Kısa kısa ama öyle uzun değil yani kafanızı şişirmeyeceğim. Allahın izniyle. Efendim, yok. Bu Büyük Marketler Kanunu benim için hem memleket, hem de ekmek kavgası. Ekmek kavgası çünkü ben yerel perakendecilere işimin bir kolu başka işlerimde var ama işimin bir kolu yerel perakendecilere ürün dağıtımı yapan bir firmanın sahibiyim. Genel Müdürüyüm. İşte amelesiyim işte bir şeyiyim. Bir süre sonra belli ki bu ulusal zincirler bu yerel marketlerin hepsini yok edecekler. Şaka yapmıyorum. Hepsini yok edecekler şuanda yok etmektedirler. Bunun için bu benim ekmek kavgam. Hani diyorlar ki yani bu işle niye bu kadar uğraşıyorsun kardeşim sanane. Bu benim ekmek kavgam. Biz Türkler ekmek kavgası veren insanlarız. Her zaman verdik yani çeyrek ekmek de olsa da bunun kavgasını verdik, baklavanın da kavgasını verdik. Daha lüksünün de kavgasını verdik vermeye devam edeceğiz.
Şimdi memleket davası dedik niye memleket davası? Çünkü ülke kazanımlarımızı dışarıya hortumluyorlar. Fazla uzatmıyorum uzun uzun yazdım ama uzatmayacağım. Eskiden bu işler savaşlarla yapılıyordu. Tarih herkes okumuştur. Gidiyordunuz orayı fethediyordunuz ve sömürgeleştiriyordunuz. İngiltere bunu çok yapıyordu. O sömürgenin bütün kazanımlarını kendi ülkesine götürüyordu hala adamlar belini doğrultamadı Hindistan mesela değil mi? Hala doğrultamamış durumda. Eskiden bu şekilde yapılıyordu. Şimdi nasıl yapılıyor? Şimdi büyük marketler kuruyorsunuz sokuyorsunuz halkı içine kazanımlarını götürüyorsunuz. Şimdi böyle yapıyorlar pardon yapamıyorlar inşallah biz de o günlere geliriz.
Şimdi bu davaya niye memleket davası diyoruz bir şey daha var. Büyük hipermarketler ve AVM’lerin yaptığı istihdam kıyımını Türkiye’de hiç kimse yapmamıştır arkadaşlar. Şimdi çıkıyorlar bütün beyanatlarda diyorlar ki ya biz acayip işçi alıyoruz. Biz de dinliyoruz. Ben dinlemiyorum da bir sürü arkadaşımız da her yerde alkışlıyor ve dinliyor. Yani ben iddia ediyorum bunu size ispatlarım İstanbul’da Ankara’da da yaptım. İstanbul’da 1993 yılından beri bu işi yapıyorum. Az değil. Bizzat sokaklarda çalıştım. Küçük nokta kıyımını gözlerimle gördüm ve yaşadım ve yaşıyorum. Siz de yaşıyorsunuz belki farkında değilsiniz. Ürettiğiniz ürünler ile ilgili, sattığınız ürünler ile ilgili, çok müthiş kıyım yapılıyor. Ve bu kıyım vesilesiyle de o bakkallarda, o marketlerde, o kasaplarda, o börekçilerde, o kürekçilerde çalışan insanlar işsiz kalıyor.
Evet memleket davası dedik. Çünkü birçok sanayicimizin küçük ve orta ölçekli işletmemizin parasını ya geç ödüyorlar ya da uyduruyor bir fatura, kesiyor bir kısmını ödüyor. Biz de diyoruz ki malımız burada satılıyor falan yapıyoruz. Keyif duyuyoruz. Ondan sonra da batıyoruz ne yazık ki. Firmalarımızı batırıyorlar. Sonra ne yapıyorlar? Kendi markalarını prıvate İngilizcem ne efendim.
BİR ÜYE (Yerinden) : Private Label.
AHMET ÖZER : Private Label çok İngilizcem çok şey değil. Sonra yurtdışından yine kendi isimlerinden ürünler getirip satıyorlar. Bu gidişle ülkemizde biz gıdada iyiyiz, tarımda iyiyiz, domates şey bu gidişle ülkemizde gıda markamız bile kalmayacak. Bunu size ispatlarım. Bu arkaya da bir şeyler yazmışım. Bu memleket davasını Yönetimimizin ve Sayın Meclisimizin davası olarak üstlenmesini istiyorum. Zira konu herkesi ilgilendiriyor. Sizi de ilgilendiriyorsa alkışlar mısınız?
Şimdi teşekkür ederim. Şimdi sıkmadıysam birkaç cümlede güncel konulardan bahsetmek istiyorum. Yok kesinlikle çok saygı duyuyorum hepinize. Özellikle burada durduğunuz için şimdi ağlayabilirim bile yani bu saate kadar. Sayın Obama geldi biliyorsunuz. Ne dedi.? Yani öncelikle biraz tarif edeyim. Çok sempatik biz de onu olanca misafirperverliğimizle misafir ettik. Eminim ki eminim ki bir daha gelse aynı misafirperverliği gösteririz neye rağmen? Ne demiş bakalım. Şurada yazdım. 20. yüzyılın en büyük trajedilerinden biri dedi pardon. İnternetten aldım. Yanlış mı yazmışım.
BİR ÜYE(Yerinden) : Diyaspora.
AHMET ÖZER : Neyse felaketlerinden biri demiş. Şimdi ağabeyimiz benden büyüktür herhalde. Bu ağabeyimiz geldi tamam ya kaç günde burada durdu. Biz de ağırladık. Ve çok sıcakta ilişkiler içinde olduk. Peki biz niye ağabeyimize bu göçün sebebini anlatamadık? Bu göç ettirilmenin nedenini anlatamadık. Ve Ermenilerin bu ülkede kaç kişi öldürdüğünü niye anlatamadık ağabeye ya? Niye biz bunu yapamadık ya gitti adam yine dedi ki 20. yüzyılın en büyük felaketi dedi. Allah rızası ya.
HÜSEYİN AKARÇEŞME (Yerinden) : Diyaspora 50 yıldır yapıyor biz 10 yıldır yapıyoruz bu işi. …..
AHMET ÖZER : Evet. Bunun için çok üzüldüm. Gerçekten bu üzüldüğüm konulardan bir tanesi. Geçenlerde sanayici bir büyüğümüz çıktı dedi ki Mustafa Ağabey bir şey mi oldu? AVM’ler açılmaya devam ederse kayıt dışılık biter. Kayıt dışılık ortadan kalkar. Biraz bu tarafa döneceğim kusura bakmayın. Kayıt dışılıkta ortadan kalkar. Bunu tersten okuyorum. Şu andaki küçük esnafımızın, şu anda küçük ticaret yapan insanımızın vallahi söyleyeyim mi, söylemeyeyim mi acayip tedirginim şu anda. Söyleyeyim mi?
BİR KAÇ ÜYE (Yerinden) : Söyle.
AHMET ÖZER : Tamamı değilse bile bir kısmı hırsızdır. Çünkü benim öğrendiğime göre anamdan, babamdan vergi çalmak hırsızlıktır bana göre. Benim kurallarıma göre. Benim öğrendiklerime göre. Ve çıktı bu kocaman sanayicimiz hatta birkaç tanesi de o kocamanını söylüyorum size. Koskocaman manşetle dedi ki; “AVM açmak kayıt dışını bitirir” dedi. Şimdi bizim koca koca STK’larımız var. Kocaman. Bende bunun işte bunun birkaçında bu çok önemli Ağabey. Bunun birkaçında üyeyim. Dahil olmaya çalışıyorum. Hiçbirisi çıkıp da ya biz hırsız değiliz demedi. İki şey için çok üzüldüm. Bir korkmuş olabilirler. Ama ben tanıyorum çok da böyle korkacak adamlar değiller. İkincisi; ya bu gerçekten böyle diye ses çıkartmazlarsa çok üzüldüm. İkincisi buydu.
Şimdi daha acısı var. Üzüldüğüm konulardan. Bitti. Daha acısı var. Üzüldüğüm konulardan bir tanesi. Bunu görebiliyor muyuz hepimiz? Şimdi size bir paragraf okuyacağım. Şimdi bu gazeteden bir paragraf okuyacağım. Ama ben isterdim ki ben şöyle isterdim. 5 tane mi Meclis Üyemiz var? Öznur Hanım burada mı? Sadece o mu kaldı bayan olarak. Başka kimse yok mu? Rica ediyorum sizin de vaktinizi aldım. Biliyorum fazla da uzatmayacağım. O bayanlara da söyleyelim. Bunu tutanaklardan okusunlar, şu okuyacaklarımı. Ben isterdim ki onlardan biri çıksın benim söylediklerimi söylesin. Ama benimde tabii çevremde bayanlar var benim kızım var mesela. Onlar adına çok da vazife olmasa da şurada yazanları okuyacağım arkadaşlar. Gözlük takmıyorum okuyabilirim herhalde. Hepsini de okumayacağım Başkanım.
“Önemli olan Hadise’nin kendisini rahat ve dikkat çekici hissetmesi, çağdaş Türk kadınını temsil edecek özellikteki Hadise oryantal etkili giysi ile büyük sükse yapacak.” Yuh ya. Bu mudur ya? Çağdaşlık bu mudur yahu? Bu mudur yahu? Hepinize çok teşekkür ederim. Hepinizden Allah razı olsun.
(İstanbul Ticaret Odası (İTO) Mayıs ayı Olağan Meclis Toplantısı )